Ana içeriğe atla

tebessüm


Güneş, önünde uzanan çakıllı yol ve gözlerini kısmasına neden olan rüzgardan başka yoldaşı yoktu, taşlı yolda ayaklarını sürüklerken. Zirveye ulaşmasına az kalmıştı ancak Azad nefes nefese kalmış bedenini dinlendirmeden bir adım daha atmamaya karar verdi. Yolun kenarındaki çimlere oturup sağ cebinden sigarasını çıkardı, rüzgarı arkasına alıp büyük bir gayretle sigarayı tutuşturup tüttürmeye başladı. İlk nefesi verdiğinde içinden çıkan dumanı göremedi bile, rüzgar uzak diyarlara götürmüştü çıkan dumanı. Dudaklarında buruk bir tebessüm vardı, ağzının kenarına yerleştirdi sigarasını, eğilip yerden bir avuç toprak aldı ve bir elinden diğerine dökmeye başladı toprağı. Nefes alışverişi düzene girdiğinde tekrar yola koyuldu: zirveye çıkacak, oradan köyü seyredecek ve rüzgara karşı kollarını açıp yüzünü de arkaya atacaktı. Sıkıntılı, dertli olduğu zamanlarda hep bu zirveye gelir ve zihnini boşaltmaya çalışır, doğru kararlar, doğru fikirler edinmeye çalışırdı.
Yaşama amacı denilen konuda sıkıntıları vardı, neden yaşardı ki insan. Hayatın keşmekeşine, anlamsızlığına narkoz vermek niyetiyle severdi insan; çünkü sevdiğinde bütün bu düşünmesi gereken şeylerden uzaklaşır, dinginleşir ve uyuşurdu. Bu uyuşukluğun ta kendisiydi, insana hayatı çekilir kılan. Ama ya bilmeden yaşamak, anlamadan sadece hissederek yaşamak! Bu muydu olması gereken. Bir türlü karar veremiyordu hangi noktada durması gerektiğine. Azadı n ismi Azad idi sadece, kendisi insanlara ve kitaplara köleydi, özgürleşememiş ve bunu hiçbir zaman başaramayacağını da idrak etmişti, bu yüzden acı çekiyor bu yüzden sızlanıyordu.
Zirveden aşağı inmeye koyuldu, ana yolda çıktığında yanında duran minibüse bindi köye kadar yürüyemezdi bu yorgunlukla, köyde Mıstık diye çağırılan daha yeni büyümeye yüz tutmuş bir çaylaktı minibüsü kullanan. Az biraz ilerlemişlerdi ki bir kadın kafilesinin yanında durdular tekrardan. “ağabey bunlar akraba onları da alayım dedi” Mıstık. Azad en arka koltuğa gömülmüş otobüsün camından dışarıdaki kadınlara bakıyordu. Bir tanesi 20 yaşlarında genç ve güzel bir kızdı, bir saniyeliğine göz göze geldiler, Azad hemen başını çevirdi. Önce hayır binmeyelim diyen topluluğa kız hükmetmeye başladı: “hadi binelim! , hadi binelim!” Minibüse bindiklerinde Azad kendi köşesinde kaybolmaya, yok olmaya çalışıyordu, kız binerken arkaya dönüp bakmadı ama onun hareketlerinden kendisine bakmaya çalıştığını anlamıştı. Hafif bir tebessüm etti Azad. “Hey gidi hayat sen böyle işveli ve nazlısın işte” diye geçirdi içinden. Beş dakika sonra kadınlar minibüsten inmek için müsaade istediler, kız inerken arkaya dönüp bakmak için çok zorladı kendini; ama cesaret edemedi. Azad yandan baktığı kızın dudaklarında bir tebessüm gördü, ufak bir tebessüm. İndiler ve yollarına devam ettiler. “Bazen bir bakış görünmeyen gözlerde değil dudaklarda da gizlenir” dedi Azad. Köye geldiklerinde usul usul minibüsten inip Mıstık’a da teşekkür ettikten sonra eve girdi ve eline bir kitap alıp koltuğuna uzandı.
27.09.2011
Şevket Bıdı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...