Ana içeriğe atla

beyaz kale


Okuduğum ilk Pamuk kitabı.
Sevgili dostumun ısrarla, okumaya Cevdet Bey ve Oğulları'ndan başla! demesine rağmen kütüphanede sadece Beyaz Kale'yi bulabildim.
Hoca lakaplı bir türk ve venedikli bir köle, zaman 17. asrı gösteriyor.
Tek karakterde bütünleşmiş iki ana karakteri var romanın. Birbirlerine her yönden benzeyen iki adam efendi ve köle. Aynaya baktıklarında aralarında tek bir fark var o da birisinin sakallı olması bunun dışında ikiz kardeş gibiler.. Yıllarca süren bir dostluk evet ben bunun adını dostluk koydum aslında tek yaptıkları şey dört duvar arasında zihinsel muhabere, fikirsel üstünlük kurma çabası, insantekinin en büyük açlığı ben olma duygusu.. Ben kimim neyim neyliyorum sorularına cevaplar arama, iyilik yaparak olmadı kötülük yaparak yahut insanlara kötülüklerini itiraf ettirerek alınan haz. Sayfa bazında Pamuk un en kısa romanı olmasına rağmen düşünsel dünyada bir hayli yoğun bir eser.
Akıcı ve durgun, heyecanlı ve gereksiz. Tüm sıfatları bir araya getirmiş insanı bu kitap Şu'dur tanımını yapmaktan mahrum edebilmiştir.
Kitap benim için yeterli bir dile sahipti, anlatım güçlü olmasa dahi eski İstanbul üzerine bir hayli okuduğum için zaten hazır olan bir hayal dünyasına yerleştirdiğim karakterleri zorlanmadan oynattım ve seyrettim. Bu konuda sönük kalabilir bazı zihinler için.
Ve gizem, ziyadesiyle karmaşa, basit bir konuyu sona doğru karıştırmaya çalışan bir Pamuk, romanı da bu kafa karışıklığı üzerinden nihayete erdirip okuyucunun aklında iki dakikalık bir soru işareti. İki dakika diyorum çünkü Pamuk romana ilaveten 3-5 sayfa nelerden kimlerden etkilenmiş ne anlatmak istemiş ve hangi şifreleri kullanmış tek tek açıklıyor, işte sadece bu en sondaki 3-5 sayfalık açıklama sebebiyle ilginç, çok ilginç dedirtebilen bir kitap.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...