Ana içeriğe atla

orhan pamuk'a dair


bundan bir yıl kadar öncesinde bir dostumun muhalefetiyle orhan pamuk okumaya karar vermiştim.

benim için pamuk fırsatçı popülist vs vs vs'nin tekiydi. şu an bu adama karşı hissedilen ne kadar negatif his varsa alayı bende bir aradaydı; yani öyle berbat öyle vatan haini öyle düşük edebiyatı olan, ayrıca böyle güldüğünde elinde nobeli tuttuğunda öylesine itici bir havaya bürünürdü ki bu adam benim için... bazan tarif bile edemiyorum nasıl nefret ettiğimi. abartmıyorum bi hayli milliyetçiydim ve bu adam da vatan haini filandı bana göre.
sonra bi dostumla pamuk üzerinden muhalefete başladık, ikna etti beni, haklıydı, çünkü okumadan etmeden bir insanın edebi yönüne dair laf edemezdim, yakışmıyordu da zati.

kütüphaneye gittim ilk beyaz kale yi aldım elime, fena kitap değildi, ama nobel aldıracak kadar değil, kitabı okurken de halen siyasi görüşlerini de hesaba katıyorum, içimdeki nefret olduğu gibi duruyor, ama okumaya devam ediyorum...

sonra cevdet bey ve oğulları nı okudum, pamuk un acemilik döneminde kaleme aldığı bir esermiş; sevemedim, iyi hoştu ama yeterince derin değildi. geniş yelpazeli bir okuma havuzum vardı bu sebepten beni etkilemesi için çarpıcı bir şeyler, derin bir üslup, etkileyici gerçekler olmalıydı bir kitapta.

yine devam ettim yeni hayat ı aldım bu defa, bak işte sanki bu sefer oluyor gibi. bir sisin ardından olayları takip ederken bir yandan da ortaya konan metaforları çözmeye çalışıyordum, aynı zamanda romandaki orhan kemal havasının tadını çıkarıyordum. kitap bitti, önce yılgınlıkla hayır çok sevmedim dedim, ancak devamında kendime şunu itiraf ettim; sevdim, cidden sevdim.

benim adım kırmızı yı okurken biraz ağzım açık kalmıştı, bu ne bee, bu nasıl bir işçilik demekten kendimi alamadım, bir kaç gün sürdü bitirmem, ama bitmesin diye usul usul okuduğumu inkar edemem. haddi zatında en şeker romanı buydu benim için.

sonra masumiyet müzesi , okuduğum en tatlı en keyifli en şeker aşk romanlarından birisi, belki de en iyisi. alıp götürüyordu zaten. bu arada içimdeki pamuk düşmanlığı bir hayli sönmüştü çünkü bu adam edebiyat yapıyordu! ve bu işi gerçekten iyi beceriyordu.

akabinde kara kitap allah'ım işte olay budur dedirten romanı buydu, kendimi görmüş, kendimden ziyade benim gibi insanların: yazmaya okumaya mecbur hisseden, onlar olmadan yapamayan bi yanları eksik kalanların anlatıldığını gördüm. basit alelade bir hikaye belki, ama o tasvirler; o zihin tasvirleri... sanki spor bir arabanın pistte şov yapmasını izlemek gibiydi bazı bölümlerini okumak ve araya serpiştirilen düşünce dehlizleri, boğulmaya gerek yok, gir içine kulaç at, keyfine bak, olay budur be! diye haykır.

bu noktaya ulaştığımda benim için pamuk tamamdı. nobellik bir edebiyatçıydı, vatan hainiymiş, bilmem ermenilere bişi demiş, satmak için popülist olmaya karar vermiş vs vs diye şeyleri hatırlamakta bile zorlanmaya başlamıştım. sonra bi baktım zihnim pamuk romanı arıyor, olsa da okusak gibilerinden.

pek de kitabı kalmamıştı geriye kar ı buldum, keyifle aşkla şevkle okudum, içerisinde siyasi oluşumlar, giydirmeler, tarafsız beyanlar ve onlarca mevzu vardı, ama ben romanın tadını çıkarıyordum sadece, sadece roman...

son olarak sessiz ev i okudum. ikinci romanıymış, ilginç bir yapısı vardı muhakkak, ama pamuk u zorlanmadan bu romanın içinde de buldum ve keyifle okudum diyebilirim.

şöyle bitirelim... ben anladım ki önyargı bu toplumun temel direkleri ve asıl önemli olan bu önyargıları kırabilecek cesarete sahip olmak.
ve evet pamuk dünya çapında bir yazar ve aldığı her ödülü hak ediyor. türkiyenin iftihar edebileceği nadir yazarlardan birisidir.
18.10.2011 Şevket Bıdı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...