24 Kasım 2011 Perşembe

pratikte absürdizm

yo hayır dostum yanlış okumadın her şey yazdığım gibi. tekrar okuyalım istersen:
beyazıtta işlerimi hallettikten sonra sosyal aktivite olsun namına eminönüne kadar yürüyüp bi üsküdar vapuru çevirdim sonra atladık bi arkadaşla içine arkamdan takip ediyormuş ben vapuru çevirince o da hoppacadak bindi.. hacı romantizm yapalım mı dedi.. o ne la ne var aklında dedim buna.. gitti iki sıcak çay aldı rüzgara karşı içtik, işte bu dedi bunu kastediyordum.. sonra bi ****** çıkarttı bana da verdi dudaklarımızla buluştu ama yakmadık.. çok rüzgar vardı ziyan olmasın dedik.. aslında vapurlarda ****** içmek yasak biliyorsunuz her ne kadar kaptan camı açarız polis filan gelirse de elimizde söndürürüz dediysek de olmadı ikna edemedik.. beni ekmeğimden mi edeceksiniz deyince emekçi ve ekmekçinin dostu olan arkadaşım hemen denize attı sonra kendi de atladı denize attığı ******nın çöpü elinde kafası göründü "ya hacı hiç uyarmıyorsun denize hiç çöp atılır mı!!" arkadaşa bir ip fırlattım sonra ipi de vapurdaki direğe bağladım öyle arkamızdan sörf yapar gibi geldi çok takla attı kolunu bacağını burktu haddinden fazla.. ama denizin ortasında öylece bırakacak değildim onu elbet... evet denizin ortasında ne var bu arada.

üsküdara attım kendimi sonra halatı belime dolayıp denizdeki hamsi düşkünü arkadaşımı karaya çıkartmak için çaba sarf ederken hamsinin biri kafasını çıkardı denizden: -Abi, dur! dur! çekme koyver gitsin dedi.. niye la noldu dedim.. biz dedi biz atlantise gidiyoruz senin arkadaş da bizimle gelecek ben hızlı yüzdüğüm için beni yolladılar de koyver sen arkadaşını o artık bizimle dedi..
iyi peki dedim.. türkiyenin doğusuna döndüm yüzümü yürür adım koşmaya başladım.. bi ****** çıkardım bu arada, yaktım dumanı da içime çekmeden üfürdüm.. sonra bi daha çektim.. hafiften gözlerim kaydı sonra ağır çekimde şu sahneyi yaşadım.. güzel bir kız geliyordu karşıdan.. "iyi bir yobaz güzel bir kız gördüğünde kaldırım taşlarını inceleyendir" lafını icad ettim o anda.. beynimdeki not defterine yazdım sonra başımı kaldırıp bu güzel kızı incelemeye başladım.. tanıyorum tanıyorum mavili bu mavili. adı şey şey işte.. dilim dolanmıştı ismini biliyordum ama söyleyemiyordum.. ağır çekim devam ediyor.. tam yanımda şu an aha geçti aha geçicek beni aha geçiyor kafamı sola doğru çeviriyorum usul usul hala düşünüyorum zihnimde peşpeşe isimler sıralıyorum dilimin ucuna kadar götürüyorum hale fatma zuhal rumeysa nalan hayır hayır hepsini dilimden ucundan aşağı yuvarlıyorum.. ağzımdan tek kelime çıkıyor.. gözlerimin bilinçaltına sığınıyorum bu kelimeyi haykırırken /şu an hızlı çekime geçtik/ yanımdan sıyrıldı geçti koşar adımlarla elinde bir poşet.. haykırdım arkadaş hey mavili mavili hey bağyann tanışabilir miyiz.. ne kadar klişe cümle espiri varsa hepsini sıralamaya başladım.. dönüp bakmıyordu hala.. bağyannn heyyy maviliii heyy kızz baksana ben sapık heyy...

bi anda bana döndü. sustum. yüzüme baktı yüzüne baktım. sonra yeni bir fiil keşfettik: "bakışmak" aa dedi ben hala bakıyordum, elimde ****** kalmış dumanı omzumdan tütüyor.. sonra gözlerim tütmeye başladı göz kırpma refleksine karşı koyuyordum.. tam retinaları yakacakken: "Burcu" dedim.. Burcu, Nasılsın..

Yalan olmasın ne konuştuk ne ettik bilmiyorum. Üsküdarın o amaçsız martılarına benziyordum. neden durdurmuştum ki. Hem de arkasından mavi mantolu bağyan diye haykırmıştım.. sabahattin ali nin kürk mantoluyu çalmadım hayır tabi ki esinleniyorum sadece, bu rüzgar herkese eser zaten önemli olan üşütmemek..
bi çay bi çay dedim cevap alamadım.. Sonra tekrar dedim ama bu sefer sesim de çıktı öyle telepatik yollarla anlaşamayacaktık anlaşılan..
peki dedi olur elindeki poşetleri sordum. şey dedi.. "kitap örtü birkaç renkli serçe saç boyası harleyy için ufak baslar filan felan”
Üsküdar sahil kordonuna fiyonk atıp yürümeye koyulduk. Yanımızdan gelip geçen martılar selam burcu nasılsın burcu merhaba burcu diye selam edip duruyorlardı hem uyuz oluyordum hem de sesimi çıkaramıyordum ne yapayım yani martılar seviyordu burcuyu.. sonra birine yeter ama yaa gibilerden elimi kışladım o sırada simitle saldırdılar bana. Ağzımı gözümü nişan alıyorlardı habire.. ziyan olmasın diye tüm simitleri yakalayıp yedim.. ağzımda nimetle konuşamayacağım için uzun bir süre daha yürüdük.. sonra korcan çay bahçesine gelmişiz o yürüyüşle.. amanın bi güzel yerdir orası ki sormayın.. tam kız kulesine nazır bir masaya geçtik. Sandalyenin yanındaki kediye bi dondurma ısmarladım sevimlilik olsun diye, kaldırım kenarında bacak bacak üstüne atıp yalamaya başladı sonra sineklere de bi küp şeker ısmarladım nihayet başbaşaydık..
Çayıma şeker atmadan karıştırmaya başladım, n’apıyorsun bakışı attığında hiçç eski günlerden kalma bir alışkanlık dedim.. evet ufaklık söyle anlat bakalım ne var ne yok dedi..
Bir başladım anlatmaya anlat anlat bitiremedim sonu gelmedi ama garson geldi hesabınız bin liraya dayandı deyince anladım ki cüzdanın da sonu gelmiş yol parasını artırıp hesabı ödeyip kalktık oradan.
Sahil boyunca yürümeye başladık bi sigara çıkarttım ve yaktım ona da ikram ettim o da yaktı.. sansürü de yaktık sigaraya sansür uygulayınca ne oluyor sanki.. burcu dedim, buyur dedi “bana 2 lira versene yol için!”
Şevket Bıdı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder