Ana içeriğe atla

Uzun Hikaye izlenmeli?






















Yakın zamanda Antalya Deepo'da güzel bir film izledim. Uzun Hikaye: Mustafa Kutlu kitabı, Osman Sınav filmi. 


Hem filme hemde kitaba dair bir kaç satır karalamak istedim gönlümce.
Kitabı ilk gördüğümde ismiyle bağdaştırdığım nokta şu olmuştu: Mustafa Kutlu çok uzun bir hikaye yazmaya niyetlenmiş; ama kafasının içindekileri çok fazla taşıyamamış, en yoğun en kabarık haliyle fikirlerini devşirmiş yaprakların üzerine ve her bir sayfa onun hikayesinin yoğunluğu altında mürekkeplere bulanmış ve sonuç uzun bir hikaye niyetiyle, kısa ama güzel bir hikaye.

Mustafa Kutlu ismini ekseriya duymuşumdur, ancak kendisini pek tanımam, herhangi bir kitabını da elime almış okumuş değilim. Tabi bu sadece nasip meselesi, bilerek isteyerek uzak durmuş değilim. 

Hasılı filme gitmeye niyetlenmemizle, ayaklanıp üstümüze başımıza çeki düzen vererek kendimizi arabaya atmamız bir oldu. Kenan İmirzalıoğlu'nun oyunculuğunu ne hikmetse severim, bu nedenle filmden keyif alacağıma en başında zaten inanmıştım. Ailecek filmimizi izledikten sonra usulca sinemayı terk ettik.

Eve döndüğümüzde işin rengi biraz değişti. Dönüşte Mustafa Kutlu'nun sağ yönlü bir yazar olduğunu öğrenmiş, ama yazdığı ve filmde anlatılan şeylerin islamiyetle hiç bir alakası olmadığını görmüş bunun üzerine nasıl düşünebilirim ne düşünebilirim mefkuresi etrafında dolanmaya başlamıştım.

Edebi açıdan; akıcı, doyurucu ve güzel bir öykü. Bir edebiyatçıya yakışır nitelikte sade ve kalıcı bir kitap olmuş. ( Bu esnada kitabı elime alıp biraz inceleme fırsatı da buldum tabi) 

Diğer açıdan; bir sevgili yazar, müslümansa bir de, neden yazdıklarında batıya sığınma ihtiyacı hisseder ki, onu  tenkid etmek yerine birebir taklit ederek bir kalıcılık elde edebileceğini neden düşünür ki.
-imreniyoruz başkalarının aşklarına-

Kesinlikle Mustafa Kutlu'nun bu niyetlerle yazdığını veya böyle hareket ettiğini söylemiyorum.
Benimkisi olayın bu yönde geliştiğine dair ufak bir şüphe, kuruntudur. Kim marcel Proust gibi yazmak istemez ki, ya da Emile Zola, Balzac, Stendhal...

Yazasın bir Sosyalist Ali, unutulmayasın. Kitabı bilmeyen ama filmi izleyen bir "ben" hiç bir noktada islamiyeti hissedemedim ve büyük bir sosyalizm hayranlığı ile bütün hak hukuk mevzularını sosyalistler kovalarmış, tek doğrucu insanlar onlarmış gibi gibi. Neden böyle bir şey yazılsın. Ha diyeceksiniz ki o devirde böyleydi, hayır böyle değildi. Değildir, islamiyet her zaman her dönemde her solukta kendini hissettirmişti, dini hassasiyetleri olan bir yazar her zaman bunu hissettirmeli, bir şekilde.

Kendime fazla çelişkiye düşmemek için elimdeki bir kaç eleştiriyle yazımı bitireyim diyorum, neticede ben de doğu menşeili batı eğitimli bir insanım. İçimizde bir hayranlık olduğu doğrudur, aşılması gereken bir hayranlık (aşılması derken, aşalım onları, daha ilerilere gidelim, götürelim. amin)

Şevket




Yorumlar

  1. bazı kavramları (kominizm, sosyalizm vs)toplumlar dönüştürerek kullanır...bu gerek coğrafi konumu gerek tarihi kökenleri -bir çok etnik grubun birlikte yaşaması- itibariyle ülkemizde daha belirgindir... Mustafa kutlu kendi tanımladığı sağın yazarıdır...yine kendi tanımladığı solda övülecek pek çok yanı görür...her şeyden önemlisi ülkesinin; kavramlarını nasıl tanımladığını iyi bilir...sosyalizm nedir? nerede ve kime göre? sağ sol nedir? nerede ve kime göre? bunları ayırt edebilen ve dönemini iyi analiz eden nadir yazarlardandır... kapitalizmin pençesini ilk yiyen batı can havliyle bazı mekanizmalar, kavramlar üretmiştir,. Bana göre bu karşı duruşlar İslamı bilmeyen toplumlar için (orta çağ karanlığı)bir nefes alıştı...bir etki tepkiydi...haksızlıklara karşı hak arama çabasıydı...ferdi koruma çabası...bir çok ezilmiş toplumu da bu yönüyle etkiledi... Türkiye de ise tüm bu kavramlar ihtiyaçtan değil ideolojilerden dolayı ortaya çıkmıştır. Anadolu'nun bir köyünden okumaya gelenler bayrak taşır gibi taşıdı bu ideolojileri...işte hala anlaşılmayan elinde bayrak gibi bu kavramları taşıyan ilklerin, kendi öz kimlikleriyle dönüştürüp ortaya koydukları tanımlar...Mustafa Kutlu zannımca bu tanımları iyi tespit etmiş ender insanlardandır...

    paylaşım için yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...