6 Kasım 2012 Salı

bir tiyatro

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberlerinin içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmaklarının ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak
koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün,filanca yerde söylediğim söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...


Bir cumartesi akşamı, yanımda sevgili bir insan ile taksim küçüksahnedeyiz. biletlerimizle birlikte o eski tiyatro salonundaki yerimizi aldık.
Taksim küçüksahne: modern tiyatro salonlarıyla pek bir alakası olmayan, ısıtma sistemine ait kaloriferlerlerin dahi 20 yıl öncesinin modernitesiyle göz doldurduğu, adı üstünde küçük, koltukları ufak, hayli eski ve ziyadesiyle güzel bir salon.
Nazım Hikmet Ran. Bir saatlik bir oyun "Ne güzel şey hatırlamak seni" 
yanımda güzel bir insan, şiir okunurken yer yer ağlıyor, hassas, naif. 
oyuncular göz dolduruyor, İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...

Şevket 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder