Ana içeriğe atla

can sıkılmacaları part 1

renkler çok uyumlu,
nefes alışverişlerimiz rengarenk ve can bunalmaları simsiyah,
kelimeleri hatırlamaya üşenip üretkenliğe sığınarak çok daha kolay ve akılda kalmayacak olan, insanlığın kaleme aldığı hiç bir lügatta yeri olmayan kelimecikler. belki bazı anlamlara geleceklerdir, ama gerek yok, kalsınlar.

türetmek türetmek, sonu olmayan bir şey bu. bana bıraktınız bu işi ben de her halükarda, devamlı surette türetir ve türetirim.
ali türedi.
bir hocamın adıydı.
hangi okuldu bilmiyorum unuttum.
çok okul da değiştirmedim oysa ki.
890 ilkokul numaram 376 lise numaram bir de üni öğrenci no, o kadar işte.
buna rağmen kimdi bu ali türedi, nereden geldi nereye gidiyor, neler oluyordu da bitti de biz böyle apaçık meydanda kaldık.
endişeleri paketlemeden yazılmıyor hiç bir şey.
sen yazacaksın, insanlar gülecek, sen yazacaksın, insanlar alay edecek, nasihat edip, şunu şöyle bunu yap diyecek.
insan işte her zaman bir şeye müdahale eder, edecek.

ya seni seviyordur daha güzel ol ister, ya da her hamlesiyle senden üstün olduğunu, hatanı bulduğunu hissettirmeye çalışır ya da saçmadır; anlamaz bir şey, öylesine karalamıştır.

öyle anlar olur ki, çok beklettiğin için düşünceler birbirine girer, onları bir düzene koyabilmek adına, peşi sıra dizersin kelimeleri ortaya çıkan cümleleri cımbızla çeker ve onlardan tümevarım yapmaya çalışır, çoğu zaman da beceremezsin zaten. beceriksiz seni.

canı sıkılırsa insanın don kişotu yeniden yazabilir, okumak bile fevkalade zor iken, canı sıkılan bir insan gerçekten onu tekrardan yazabilir.
don kişota saygı duymuyorum, meriç ustam kusura bakma, benim gözümde senin gözündeki kadar şerefli değil.

bugün iki ayet ezberledim mi?
ezberledim mi bugün iki ayet?
iki ayet ezberlemedim bugün!
o zaman ezberlemek lazım iki ayet.
kitap ve sağlıcakla kalın.

Şevket.

ya bir de haftasonu şark dişçisini izledim, konusu yavan ve sıkıcıydı, ama oyun rengarek oyuncular da pek hoştu.
ziyadesiyle karışık oldu, şimdi sevdim bu can sıkılmacaları oyununu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...