Ana içeriğe atla

bit pazarına gidelim.

Evet biliyorum, çok alakasız ve bu yazılanları okuyanları hiç ilgilendirmeyen konular üzerine yazacağım.

Yukarıdaki cümleyi okuduktan sonra hala okumaya devam ediyorsanız, yazacaklarım hakkında  itiraz etme hakkına sahip değilsiniz.

Dostum, umarım sen de okuyorsundur, eve hırsız girdikten sonra düzenim hayli bozuldu, pc'ler çalındı bütün yazılarım, notlarım, denemelerim ve yıllardır biriktirdiğim hatıralarım göçtü gitti. Şimdi iş yerindeyim, akşamları çıkıp eve gidiyorum, sonra hazırlanıp dışarı çıkıyorum: sosyalleşmeye çalışmak gibi yaparken yorulan bedenler.

İşte bütün bunlar yaşanırken (ki aslında hiç bir halt anlatmış değilim henüz, okuyucu: ne yaşandı ulan! dese haklıdır da hakkıdır da) ben evin düzenini kaybettim, kim neredeydi hangi mektubu nereye bırakmıştım ve ben mektup yazarken hangi kalemi kullanırdım, bütün bunları unuttum dostum. Biraz zamana ihtiyacım var dedim, atlatırım alışırım et cetera... ertesi gün işe alındım, bir anda, pat diye, çok acımasızcaydı, bütün planlarımı ötelemek durumunda kalmıştım. Sonra bir mail kısa ve sade: "eve hirsiz girdi her seyimi caldilar dostum." cepten girilip gönderildiği barizdi, bir süre bu mazerete tutundum, dedim oldu olacak bir satır daha ekleyeydim.

İşte, günlerdir hatta yalan olmasın, haftalardır mektup yazmak istiyorum, istemenin de ötesinde bunu artık başarmak istiyorum ha-ha... -arabilirim de hissediyorum, daha önce -arabildim çünkü.

Başkalarının yazılarını okumak keyiflidir. Yazan adam ya da kadın, yetenekliyse ve burnu dik değilse onun yazılarını okumak gerçekten keyiflidir. Ancak iki satır yazıp dört satır ilgi gördükten sonra artık avamı muhatap almayan egosu altında ezilen insanların yazıları muhteşem ötesi de olsa nazar edip üç satırını dahi okumam.

Böyle aklımdan onlarca fikir geçiyor, yüzlerce kelime geçiyor, bilhassa fransızca yazmak konuşmak istiyorum, muhatap bulamıyorum ne acı. Acayip bir zihin kaşıntısı var, kendi başıma kaşıyorum ancak yetmiyor, doyurmuyor. Ah ulan kıymetini bilecektik kitapların, daha yavaş okuyacaktık o güzelleri. Şimdi kitap gibi kitap yok ortalıkta. Yazık işte, yine yazık.


Ş.BIDI 25,04,2012

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...