18 Ocak 2012 Çarşamba

büyüklerden dinliyoruz /99/

    Nurgül şimdi kırk beş yaşında, o zamanlar Nurgül bile yoktu. Çağlayan'da oturuyoruz, Bokludere dedikleri yerin biraz yukarısında, o arsız yokuşun ortalarında.
 
   Köyden İstanbul'a ineli bir kaç yıl olmuş. Deden geceleri Akşam Gazetesinde çalışıyor, evde yalnızım sadece baban var o da beş yaşlarında.

   Toprak kavgaları olurdu eskiden, hala devam eden kavgalardan birisi de bizim köyün yayla meselesiydi. Zunlular vardı bizim bu yaylaya talip, insanlarını hiç sevmediğim bir ahali. Yapmadıkları çirkinlik, etmedikleri kötülük kalmadı yaylayı elimizden almak için. Ama pes etmedik yayla hukuken de bizim olmuştu. Bu Zunlular yine de ellerinden gelen kötülüğü artlarına koymamakta kararlıydılar. Her yaz yayladaki göç köye indikten sonra, Zunlu erkekler toplanır yaylaya iner ve Çakmak köyünün yaylaya yaptığı evleri yıkar, taş üstünde taş komazlardı hatta bir defasında camiiyi bile yıkmışlardı.

   Kan akıtmaktan bile çekinmiyorlardı, bizim köyün erkekleri de silahlıydı hep, çatışmalar çıkıyordu toprak uğruna. İşte o belirsiz günlerde İstanbul'a göçtük, Çağlayan'a. Gecekondu ayarlamıştı deden, bizden altı ay önce gelip Balat civarında önce hamallık yaparak, ardından bir kahvede çıraklık ederek, sonrasında da kahve sahibi olarak rızkımızı temin etti. Ekmekli adamdı deden, Allah rahmet eylesin. Bizi İstanbul'da da rahat bırakmadılar. Çağlayan'daki Zunlular geceleri evlere baskın yapalım namus davası gütsünler laf söz çıksın diye ortalığa bir dedikodu yaymışlar. Deden geceleri çalışıyor demiştim, bizim evi basmaya niyetlendikleri belliydi. Deden hemen bir Beretta ayarladı yanına da üç şarjör mermi, al bunları hatun yanı başından hiç ayırma, gece bir ses duyarsan cazırdat gitsin mermileri. Sonra zamanla tabancayı kullanmayı da öğretti bana.

  Ahmet abi, Naime dikkatli ol sizin evin etrafında adamlar dolanıyor, kimdir nedir bilmem ama pek sık görüyorum diye uyardı beni. Geceleri uyuyamıyordum zaten, babanla ilgilenir, evi düzenler, yemeği pişirir, dedene de sefer taslarını hazır ettikten sonra yapacak bir işim kalmazdı. Ama akşam olunca tedirginlikten uyuyamazdım.

  Yine bir gece dedeni işe yol ettim. Babanı da uyuttuktan sonra dinlenmek için odaya geçtim. O sırada dışarıdan ayak sesleri gelmeye başladı, gecekondunun kırık bir camı vardı, yarısını bezlerle kapatmıştık, onun takır tukur diye çıkan seslerini duydum. İçeri gireceklerdi, anlamıştım. Hemen yatağın kenarındaki çekmeceyi açtım, içinden silahı çıkarıp ilk şarjörü silaha sürdüm. Camın kenarına gidip beklemeye başladım. Korkudan ellerim titriyordu, camı açıp ateş etmek istedim. Ama camı açarsam tabancayı elimden alırlar diye korktum, yine de camın kenarını hafif aralayıp tabancanın uç kısmını dışarıya doğrulttum. Sonra kıyamet başladı, cayır cayır mermileri sıkmaya başladım. İlk şarjör bitince ikinciye geçtim, tabancanın ucunu daire çizerek çeviriyor bir yandan da mermileri boşaltıyordum dışarıya doğru. Üçüncü şarjöre geçtiğimde Süleyman amcan ve Osman eniştenlerin evlerinin ışıkları yandı, koşun evi bastılar abi diye bağırdım. Ortalıkta kimse kalmamıştı son bir adamın duvardan atladığını gördüm, koşarken, canına yandığımın karısı beni vuracağdı az kala diye bir küfür savurduğunu da duydum. O oldu daha kimse gelmedi, kime rahatsız etmedi bizi. Ama aksilik bu ya bizde tabanca olduğu duyulmuş, şikayet etmişler...

  Jandarma cipleri kapının önüne doldu hemen ertesi gün, sandıkları tencerelerin içlerini, bohçaları... Her yeri didik didik aradılar, her taşın altına baktılar. Deden duvardaki tuğlalardan birini kesmiş, tabancayı onun içine saklamış üzerine de tekrar sıva yapmıştı. Bulamadılar o yüzden. Eskiden derlerdi böyle aletler var duvarın içindeki metalleri bile buluyor diye, ama yoktu o aletlerden sadece jandarmalar aramışlardı, bulamadılar hiç bir şey geri döndüler... Babanın lise çağlarında da baskın yemiştik jandarmadan, baban bütün kitaplarını yakmıştı jandarmalar gelecek diye, çünkü okumak yasaktı o zamanlarda, hapse girmemek için hiç bir kitabı okumayacaktın.
 
Şevket Bıdı 18.01.2012

4 yorum: