Ana içeriğe atla

Kırmızı ve Siyah / Kızıl ve Kara *Marie-Henri Beyle Stendhal* -Julien Sorel


-Julien-

Bir babanın oğluna koyabileceği en güzel isimlerden birisi, büyük bir “aşk öyküsü!” Julien Sorel.
Madam Bovary gibi, kitabın ismi “kırmızı ve siyah” değil de Julien Sorel olarak konulsaydı daha da gönüllere girerdi ama Stendhal daha kapsayıcı bir isim tahayyül etmiş.

Julien Sorel’den iğrenirim. Belki kıskanırım da onu, Ben bütün erkekleri kıskanırım. Kırmızı ve Siyah’ın âşıkları var. Bu roman okununca biten kitaplardan değil, sizinle gelişen kitaplardan. Her okuyuşta yeni, her okuyuşta derin, senin gibi. Kırmızı ve Siyah’ı sana başka bir gün anlatacağım Diyor büyük usta Cemil Meriç, Lamia hanıma yazdığı mektuplarında. [Jurnal 2.Cilt]

Julien’i kesinkes kıskandığını düşünüyorum çünkü Meriç’in zekasını ve Meriç’in olmayan güzelliğini de haizdi Julien. Evlenene kadar her kadına evlilik teklif eden Meriç de bir Julien’di. Bunun için hem öfkeliydi, hem de bundan haz alıyordu.


Sene bin sekiz yüz otuz, hırslarıyla hayatta ilerlemeye çalışan ama gururundan ödün vermeyen bir insan, iki bin yirmi’de olsa iki gün yaşayamayacak, belki de utancından cebindeki küçük pistolları kafasına doğrultup intihar ederek farklı bir Wertherin acıları olacaktı. Ama şanslıydı ki bin sekiz otuzlarda yaşadı ve gururunu aşkını öfkesini hayatını doya doya yaşadı.

Tattığı duygular o kadar tanıdık ki, olgunlaşmamış, herhangi bir tecrübesi olmayan cazibesi, yaşadığı iki büyük aşk, birisi evli bir kadın ve diğeri genç bir kız. Bütün roman bu aşkların merkezinde ilerliyor.

Aşk’ın büyük dengesizliğini en iyi gözlemleyebildiğimiz romanlardan birisi: gösterilen her kibirli tavır daha çok aşık olmaya, her bir seviyorum seni deyiş, sevilenin gözündeki daha bir “yitirilen sevgi.” Böyle değil midir aşk dediğimiz tutku zaten.

Aşık olduğumuz kişinin bize değer vermeyişinden dolayı kendi egomuzun gördüğü zararın ismidir karasevda, öyle aşık filan değilizdir, paramparça olmuş, dört bir yana savrulmuşuzdur sadece. Kara’dır artık gözlerimiz, rengini kaybetmiştir hayat, Mathilde için durum böyleydi işte. Karasevdadan ya da insanların nazarında anlatılabilecek mükemmel bir öykü olabilmek için kendi gururu ve kendi kibiri için.

Neden böyle diyorsun diyenler için, ben demiyorum vallahi, Madam dö Renal’in Julien’e olan saf, temiz ve karşılıksız tutkusu ve teslimiyetinden sonra, Mathilde’nin sözüm ona Julien’e olan aşkı, ondan hamile kalmaya götürecek raddeye işi vardırışı, hepsi ama hepsi bu kadının kibirinden değil miydi..

*Kendimi görüyorum ama itiraf edemiyorum sesli söyleyemiyorum* bunu diyeceksiniz, böyle söyleyeceksiniz, hemde hepiniz. Hem Julien’de hem Madam dö Renal’de hem Mathilda’da, her birinde kendinizden derin bir iz bulacaksınız.

Kırmızı: asker üniforması, Napolyon hayranı ki bunu sadece Mathilde’yle konuşurken her fırsatta dile getirir, devrimci ruhu içinde yanan bir ateş parçası gibidir, dışarı çıktığı takdirde kendisini yakacağını iyi bilir. O nedenle bu ateşi; Siyah: cübbe,papaz cübbesiyle örter ve saklamaya çalışır. Bana kalırsa bu büyük iki yüzlülüktür: hiç bir şeye inanmadığı halde, zekasını en verimli haliyle kullanabilmek için incil ezberleyip, latince öğrenerek bunlarla toplumdaki yerini yükseltmeye ve kadınları da bu yükselişte birer basamak olarak kullanmaya çalışmaya, hayır, hayır, işte gördünüz buna hiç bir toplum hiçbir zaman hazır değildir. Çünkü kadınlar sevilmek için vardır.

Kırk yaşıma geldiğim vakit, üçüncü kez görüşelim Julien! Çünkü sen ne olursa olsun, özleniyorsun.

31.01.2020
Şevket Bıdı 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bülbülü Öldürmek 2019

Bülbülü Öldürmek... Uzun zaman sonra bir kitabı bitirebildim, özlemişim eski günlerimi, pek çok kitap okuyorum aslında ama artık hep araştırma tarzı ansiklopedi ya da makale türü olduğu için kitap okumuş saymazdım kendimi.  Kayınçomun elinde gördüm kitabı ilk, "abi bu kitabı okuyorum, tavsiye ederim, güzel kitaptır" dedi. Baktım daha çeyreğini okumuş, kapağı ve kitabın ismi çok hoşuma gitti. Nobel almış olması pek önemli değil benim için biliyoruz ki siyasi sebeplerden de verilebiliyor nobeller. Zihnimde yer etti ilk fırsatta okuyayım derken bir baktım arşivimde epub olarak duruyormuş sevgili roman, hemen elimdeki e-okuyucuya uygun hale getirip okumaya başladım. Üç gün sürdü çünkü başlarda biraz sıkıldım, pişman oldum başladığıma, ısrarla devam ettim, yarım bırakmak istemedim, sonra kitap toparlandı, ayağa kalktı ve koşmaya başladı ve kitap bittiğinde evet bu bir pulitzeri de hak etmiş dedirtti. Kendi dönemini çok iyi yansıtan kitaplardan okuması zevkli ama gözümde...

2011'i birlikte geçirdiğim kitaplar

1 Swann'ın bir aşkı Marcel Proust Proust'u tanımayan kalmamalı, okuyom ben yaa diyen herkesi bekleriz. 2 Aşkın suçları Marquis de Sade Sadizm kelimesi kökünü bu adamın soy isminden alıyor, o kadar manyak o kadar yavşak ve o kadar da ahlaksız bir insan. 3 Dünyanın bütün sabahları Pascal Quignard Pascal'ın  felsefeyle olayları bir araya getirip harmanlaması ciddiye alınmalı hatta on liraya kıyılıp bu kitap da gidilip sahaflardan alınmalı 4 Umami Nuarıklı Üniden bir hocam vermişti yazarı arkadaşıymış, keyiflik bir şey, siz okumayın. 5 Godot'yu beklerken Samuel Becket Ooo sembolizm, Godot candır canandır her şeydir. Ölmeden önce okuyun efendim. 6 Eylembilim Oğuz Atay Üniversite olayları, polisler kafa kırmalar ölümler, olaylar olaylar 7 Ruh adam Nihal atsız Mutlak seveceksin... Atsız ın psikolojik analizler konusunda doktora yapmaya çalıştığı eseri, çok başarılı değil ama yine de güzel, okunabilir. 8 Matmazel Noraliya'nın koltuğu Peyami Safa Peyam...

Hiç,Hep,Bir

Güneşe direnebilen bir seni gördüm, ışınların içinden geçerdi bakışların ya da gözlerinde toplardın güneşi, bakamazdım kamaşırdım. Kimi zaman ağlardım, sorduğunda; “sen kaçtın!” derdim. Çenemden tutardın sol elinle, var gücünle destek olurdun bana ama başım hep eğik kalırdı kaldıramazdım. Sonra sen de başını eğerdin, alnını omzuma kor yine sol elinle yanağımı okşardın. Nefesin ruh gibiydi sen soludukça, ben hissettikçe: canlanırdım, yaşardım. Şevket derdin ama edemezdim, Azad’sın derdin hayır senin kölenim derdim, İsmail derdin, sana kurban derdim, Abdulkerim derdin, susardım, sarılırdın. Gözlerimi açardım, puslu bir görüntü sonra arşıma diz çökmüş siluetini hissederdim. Omzumdaydın, yanağımda ve ruhumda. Sonra görmeye başladım sol elini ve dizlerini, ama puslu ve tuzlu, bilmem kaç zaman böyle durduk.. Sağ elimi kaldırdım ve yanağımdaki elini tuttum, başını omzumdan çektin ve usul usul gözlerinle gözlerimi aradın.. Gözlerin gözlerime değdiğinde ben “hep”tim ya da “hiç” zaten “bir” değ...